Sendikacılıkta ana ilke elbette örgütlenmektir. Örgütlenme bir sendikanın ilk ve öz çalışmasıdır. Örgütlenebiliyorsan var olduğunun farkındasındır. Yer yüzünde ve atmosferde yer kapladığının varlığını hissedersin.
Ne kadar üyen varsa o kadar ayaktasın. Dik durabilirsin hatta yeri geldiği zaman diklenebilirsin. Sayısal olarak gerekli çoğunluğu sağlayamamışsan ayakta duramazsın. Ya da uygun olmayan payandalarla durursun o zaman da gerçek sendikacı değilsin...
Eğer gerçek sendikacılık yapacaksan eğitimli bir taban gerekir. Bu yetmez, sayısal olarak artan eğitimli bir tabana sahip olacaksın.
Ukalalık yapmış olmak istemem ama nicel ve nitel bakımdan büyüyemiyorsan idealiniz ne olursa olsun gerçek sendikacılığa ulaşamazsın. Bunlara sahip değilseniz ve gerçek sendikacılık yapacaksanız(yapıyorsanız) kendinizi sorgulamanız gerekir.
Günümüzde sendikal örgütlenme elbette kolay değil ama gerçek ve devrimci işçi sendika yöneticileri en olumsuz koşullarda bile örgütlenebilmek için çıkış yolu arayıp bulmalıdır. İlerideki günlerde belki bu konuları daha uzun ve yol açarak tartışabiliriz. Kuşkusuz bir, bir daha eder iki. ''Bir elin nesi var iki elin sesi var.''
Cumhuriyet Gazetesinin emektarı değerli Gazeteci Şükran Soner bir yazısında benden de bahsetmiş.
Bir göz atalım mı?
Direnişlerden 15 16 Haziranlardan bugünlere...
Hüseyin Ekinci, eski DİSK-Türkiye Maden-İş yöneticisi. 1960’lardan günümüze ülkemiz emek tarihi içinde yaşanmışlıkların üst yönetim kadro, sorumlulukları içinde olmuş tek tanığı olmalı. Kuşkusuz her dönemi özgü çok daha doğrudan etkin tanıklıkları yaşayanlardan birçok ismi birden saymak olanaklı. Ancak bütünsellik içinde tanık bulmak çok zor. Özel sağlık sorunları, yaşamının çok acılı günlerine karşın sorumluluk duygusu ile pandemi döneminin “Üç kuşaktan tanıklıklar” söyleşimize katıldığı gibi, Cumhuriyet TV’nin, Cumhuriyet’ten Tanıklıklar söyleşisinin son konuğu olmaya da “Hayır” diyemedi.
Tabii ki Eyüp bölgesinde önemli bir maden işletmesine lise mezunu olarak işe alındığı günlerden başladık. DİSK’in, Türkiye Maden-İş’in efsane başkanı Kemal Türkler’in döneminde Eyüp bölgesindeki işçi örgütlenmelerinin ilk yılları. İşyerlerinin sarı sendikalar ile sözleşmelerinin geçerli olduğu yıllar.
Ancak Türkiye Maden-İş, üretim düşmanlığı yapmadan sendikalaşmada büyümekte iddialı. İşverenler öncelikli sarı sendikalarla ucuz ücretli işçi çalıştırmada dirençli. DİSK, Türkiye Maden-İş çatıları altındaki örgütlenmelerde ise kaliteli, yüksek verimlilikli üretim değerleri ile yola çıkılıyor. Sonuçta işverenler işyerlerinin içinde yapmak zorunda kaldıkları yoklamalarla, zorlandıkları sözleşmeleri imzalamaktan kazançlı çıkıyorlar. İş barışının tek çıkış yolu bu...
Bugünlerden bakıp anlamak, inanmak biraz zor olacaksa da devrimci sendikacılık çatısı altına girmiş işyerlerinde işçiler, gençlerle kadınlar da olmak üzere ayrı ayrı örgütlenmeler içinde toplanıyorlar. Hüseyin Ekinci de önce işyerinin, sonra Eyüp bölgesinin, İstanbul’un derken Türkiye’nin en üst düzeyler örgütlenmeleri görevlerinde hızla sıçramalar yaşıyor. Her iki çatı altında birden ülke çapında örgütlenmelerin sorumluluklarını üstlenenlerin ön saflarında görevden göreve koşarken yüksek öğrenimini de tamamlamaktan vazgeçmiyor.
15-16 Haziran’ın, DİSK’in kapatılması kararına karşı büyük direnişin DİSK’in Merter’deki büyük salonunda, inanamayabilirsiniz ancak DİSK’e bağlı sendikaların işyerlerinden, tabandan başlayan yöneticilerinden en yukarıdaki sorumlu yönetici, başkanlarına herkes oradaydı.
Ekinci yönetici sorumluluklarıyla, bendeniz gazeteci izleyici olarak. Kararlar alınırken oybirliği ile yapılan oylama sonunda, “İşçinin üretimden gelen gücünü, işyerine zarar vermeden yapması eyleminin” sonuç oylamasına göre, fabrikaların içinde üretimin, makinelerin zarar görmemesi için gerekli nöbetçi çalışanların olması da düşünülmüştü.
İşçiler sokaklara çıkıp İstanbul’un merkezlerine doğru yapacakları eylemlerde, eksiksiz, yalansız dertlerini anlatan sloganların afişleri ellerinde, dillerinde slogan, türküleriyle yürüyecek, direneceklerdi. Eylemlerinde onlardan gelebilecek şiddet söz konusu bile değildi. Aksine örnek, kanıtlar günümüze kadar üretilebilmiş değil. Sıkıyönetim ilanı, DİSK’in yönetim kadrolarının tutuklanmaları sonrası, kritik işyerleri başta panzerlerin kuşatmasında, barışçı çözüm önerilerinin işçi yöneticilerinin kararları ile oluşmasının da yakın tanıklığı tek tek her direniş eylemleri üzerinden süresiz yaşanıldı da...
Çok tanıklı 12 Eylül darbesi provokasyonlarına doğru yürünen 1 Mayıslar, Alevilerin yaşadığı merkezlere yapılan kanlı, çok ölümlü saldırıları da paylaşmaya yerimiz yok. Ancak 14 Mart, İstanbul Üniversitesi önü bombalı katilamı dayanışmasında, görev sorumluluğunu (DİSK adına) alan Hüseyin Ekinci ile o tarihlerde üniversite mezunu da olmuş kimliğiyle karşılaşmıştık. Yeniden kan akıtılmadan cenazelerin çıkartılmasındaki kaygılar bilincime kazılmış.
İnanmayabilirsiniz ancak izlerseniz Hüseyin Ekinci’nin günümüzde de DİSK, sendikaları öncülüğünde emeğin, solun birlikteliğinde alınacak yoldan umutlu. Düş kuracak kadar amatör olması söz konusu değilken içindeki umudun özünde, emeğin günümüzde yüz yüze kaldığı yaşam güçlüklerinin yol göstericiliğinde arıyor. İşyeri, sabırla, emekle yürürecek yollarda, o dönemlerde de yaşanıp görüldüğü üzere, parasını, gücünü üretime yatırmış, eğitimli, kültürlü işverenlerin kendileri için de tek çıkış yolundan kaçamayacaklarına güveni var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder