yazıyor FIRTINALI BİR GECE
1961 Anayasası ülkemiz tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Bu zamana kadar, işverenler, iş verdikleri işçilerin, kendilerine minnet duymaları gerektiğini düşünüyor ve işlerini babadan kalma bezirganvari usullerle yürütmeye çalışıyor, kendi haklarını arama cüretini gösterenleri de nankörlükle suçluyorlardı.
Bu geri zihniyetin dayatmasıyla, CHP-AP ortak Hükumeti toplu-iş sözleşmesi ve grev yasalarını uzun bir süre, sürüncemede bırakmıştı.
İKİ BÜYÜK SENDİKAL EYLEM
Yüzbinlerin katıldığı Saraçhanebaşı mitingi...
Daha sonra da çapı küçük ama etkisi çok büyük olan Kavel işçilerinin direnişinden sonra, 24 Temmuz 1963’te 274 ve 275 sayılı kanunlar yasalaştı.
Yüzbinlerin katıldığı Saraçhanebaşı mitingi...
Daha sonra da çapı küçük ama etkisi çok büyük olan Kavel işçilerinin direnişinden sonra, 24 Temmuz 1963’te 274 ve 275 sayılı kanunlar yasalaştı.
Türk-iş yönetimi bu günü bayram olarak ilan ederken, T.Maden-iş Genel Başkanı ve bazı arkadaşları, başta işverenlere lokavt hakkını tanıyan madde ile, toplu-iş sözleşmesi yetkisini alma ve grev hakkının kullanımını sınırlayan maddelere itiraz etmişti.
Ama her şeye rağmen Anayasanın getirdiği kısmi özgürlük ortamında, sendikal örgütlenmeler, toplu sözleşmeler, grev dayanışmaları, gün gün etkinleşmeye başladı.
İşveren cephesinde ise panik vardı...
Çoğunlukla, işçi temsilcileri ile karşılıklı oturup, toplu-iş sözleşmesi müzakeresi yapmayı, kendi yönetim haklarına müdahale olarak görüyorlardı. Bu yüzden;
Sendikal örgütlemede öncülük yapan işçileri, diğer işçilere “gözdağı” olsun diye işten atmak,
Toplu sözleşme pazarlığını akamete uğratarak, sendikayı toplu, grev ve lokavtlarla zorlayarak ekonomik çöküntüye sokmak,
Propaganda yoluyla, üye işçileri kendi sendikaları ile karşı karşıya getirip, yöneticilerini itibarsızlaştırmak,
Kendi güdümlerinde olan sarı sendikalar eliyle sahte üye kaydı yapmak gibi, karanlık yol ve oyunlar peşinden koşuyorlardı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, sendikacılık hakkında pek bir bilgimiz yoktu, ama kanunları okuduk ve öğrendik. "O sırada yeni kurulan bir Maden-iş sendikası, kanımca bütün işverenlerde bir işveren sendikası kurulması yolunda bir ihtiyacı uyandırdı” diyor MESS Kurucusu Bedii Taranto.
Bu cümle, işverenlerin başından beri T. Maden-İş Sendikasına hasım gözüyle baktığını anlatmaya yeter de artar.
T. Maden-iş toplu-iş sözleşmesi ve grev hakkının yasalaşmasından sonra, 162 işyeri için toplu sözleşme çağrısı yaptı.
Aynı şekilde işveren destekli Çelik-iş ile Metal-iş sendikaları da çağrıda bulundular.
Aynı şekilde işveren destekli Çelik-iş ile Metal-iş sendikaları da çağrıda bulundular.
MESS Yukarıda adı geçen Çelik-İş ve Metal-sendikalarıyla anlaştı, sözleşmeleri imzaladı.
T.Maden-iş ile yapılan müzakereler, çıkmaza girdi.
30 Nisan 1964 günü çıkan uzlaştırma kurulu kararını MESS kabul etmeyince, T.Maden-iş'te kabul etmedi, bunun üzerine T.Maden-iş 52 işyerinde grev kararı, MESS ise 49 işyerinde lokavt kararı aldı.
Bu karardan sonra T. Maden-iş Sendikası, sınavların en çetini olan grev oylaması ile karşı karşıya kaldı. MESS üyesi işverenlerin hemen hepsi grevleri kırmak için yoğun bir çalışmanın içindeydiler.
Sendikayı yıpratmaya yönelik propagandaların yanı sıra, İşveren vekilleri, şefler, formenler, baskı ve yıldırma yoluyla grev oylaması için işçilerden imza topladılar.
24 işyerinde yapılan oylamada 16 işyerinde greve evet oyu fazla, 4 işyerinde ise greve hayır oyu fazla çıktı.
24 işyerinde yapılan oylamada 16 işyerinde greve evet oyu fazla, 4 işyerinde ise greve hayır oyu fazla çıktı.
1963 darbe girişimi nedeniyle devam eden sıkıyönetim ve grev erteleme kararının kalkmasından sonra, T. Maden-iş Sendikası, Arçelik, Daver Teknik, Erkunt, Ayvansaray çivi, Altınbaş çivi, Koçogırlakis, Adapazarı Zirai donatım ve Emayetaş Fabrikalarında greve çıktı.
Bu grevlerin 4’ü toplu biterken, 4’ü de akamete uğradı.
T. Maden-iş bu savaşının birinci raundunda önemli üye kaybına uğradı ama, onurundan ve ilkelerinden ödün vermedi...
Emayetaş grevi 17 Ağustos 1964 günü başladı ve anlaşmayla sonuçlandı. Bu süre içinde bir defa kumanya yardımı alabildik. Zira sendikaların kasalarında paraları yoktu. Aslında kadroları ve araçları da çok sınırlıydı. Tüm olumsuzluklara rağmen, sendikanın hem Genel Merkez hem de şube kadroları grevlerle yakından ilgileniyorlardı.
Baş temsilcimiz Adil Öztümer, üyelerden İsmail Balkanlı, Hamit Tekin, Murat Köklü ve ben Hanifi Öztürk, nöbetimiz olsa da, olmasa da grev mahallinin müdavimlerinden idik.
Grev çadırımız yoktu. Fabrikanın karşısındaki kahvehane, gece 23 sularnda kapanıyordu. Fabrikanın önünden geçen yolun bir kenarında büyük bir yaşlı ağaç vardı. Dalları kurumuştu, yapraksızdı. O ağacın altında kimin olduğunu bilmediğimiz hurda bir araba park halinde duruyordu.
Bazen o arabanın içinde zıbarıp yatıyorduk, özellikle de soğuk ve rüzgarlı havalarda.
Grev çadırımız yoktu. Fabrikanın karşısındaki kahvehane, gece 23 sularnda kapanıyordu. Fabrikanın önünden geçen yolun bir kenarında büyük bir yaşlı ağaç vardı. Dalları kurumuştu, yapraksızdı. O ağacın altında kimin olduğunu bilmediğimiz hurda bir araba park halinde duruyordu.
Bazen o arabanın içinde zıbarıp yatıyorduk, özellikle de soğuk ve rüzgarlı havalarda.
O akşam yine beş kişiydik.
Annesi hastalandığı için bir süre sonra Öztümer'i evine gönderdik. Grev nöbetinde olduğumuz için arabayla bir işimiz kalmamıştı.
Annesi hastalandığı için bir süre sonra Öztümer'i evine gönderdik. Grev nöbetinde olduğumuz için arabayla bir işimiz kalmamıştı.
Gece, çok kuvvetli rüzgarlı bir fırtına başladı. Bir an bir çatırtı duyduk...
Baktığımızda koca ağaç devrilmiş ve araba, teneke gibi ezilmiş ve altında kalmıştı.
Baktığımızda koca ağaç devrilmiş ve araba, teneke gibi ezilmiş ve altında kalmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder