İstanbul LEVENT Bölgesinde görkemli bir binanın, gök yüzüne doğru yükseldiğini görüyoruz.
AVM (alışveriş ve ticaret merkezi ) olarak faaliyette bulunan bu büyük binanın hemen bitişiğinde, yine iki adet çok katlı dev rezidans bulunuyor. Rezidanslar bir nevi akıllı binalardır. Bu binalar genellikle dışarıdan yardım almadan işlerinin tamamını kendileri görürler. İşte bu pahalı ve değerli binaların yerinde bir zamanlar 900 civarında işçinin çalıştığı ve gece gündüz durmadan üretim yapıldığı bir fabrika vardı.
Ticari adı Türk Philips olan, ancak işçiler ve halkın "Filips" diye söylemde bulunduğu fabrika, 1956 yılında sanayi kuruluşu olarak İstanbul Levent'te kurulmuştu. Gerçi Philips firması 1930 yılından itibaren,Türk Philips limited şirketi, 1953 yılından itibaren de Philips Ticaret Aş olarak İstanbul'da zaten faaliyetteydi. Bu dünya devi firmanın bu gün, 150 ülkede faaliyet gösterdiği ve 227 binden fazla çalışanı bulunduğu belirtiliyor. Karl Marks'ın kuzeni olduğu söylenen Gerard Philips tarafından 1891 yılında kurulan firmanın genel merkezi, Hollanda'da Eindhoven şehrindedir.
LEVENT'TE MAHALLE
1947 Yılından itibaren Levent Çiftliği olarak bilinen bu bölge değişmeye başladı. Emlak Bankası inşaatlara başladı, büyük bir kısmını, bu gün çok değerli ve aynı mimari projeye göre yapılan iki katlı bu evleri 1950 Yılından itibaren teslim etmeye (satmaya) devam etmişti.
İşte bu sıralarda, Philips'in Fabrika inşaatı da başlamış ve kısa sürede tamamlanmıştır. Sonraki yıllarda 800 den fazla işçinin çalışmaya başlayacağı fabrika ve 50 den fazla beyaz yakalı personelin çalışacağı idare binası 1956 yılında faaliyete başlamış oldu.
Fabrika önden gürünüşü - LEVENT |
kendisine ait futbol sahası da dahil bu geniş alan, Zincirlikuyu Mezarlığının Levent tarafına komşuydu. Elektrikle çalışan lambalı radyo imalatına başlayan fabrikada, kısa süre sonra çantalı pilli taşınabilir radyo imalatı da gerçekleşti.
Böyle bir tedarikçinin yine Levent'te bulunan bir evin çatı katındaki atölyesinde dört hafta süre ile on lira haftalıkla ben de çalışmıştım. Lisede okuduğum 1962 Yılında yaz tatili sırasıydı. Elde taşınan portatif radyo kutularının dış yüzeyleri sun'î deri ile kaplanıyordu. Bir gün öğle paydosunda dışarıda yemek yediğimiz sırada sendikacı olduklarını söyleyen iki kişi yanımıza gelerek sendika hakkında bilgi vermişlerdi. Bir arkadaşımla birlikte ilgi duyduk onlarla konuştuk. İşimizde dördüncü haftaydı Cumartesi günü haftalıklarımızı aldık. İkimize de artık işe gelmeyeceğimiz söylenmişti...
TÜRK PHILIPS (FİLİPS) VE SENDİKAL İLİŞKİLER
1967 Yılında Türkiye MADEN-İŞ Sendikasının Silahtarağa Merkez Şubesi (Şube Başkanı Hüseyin EKİNCİ) ile Şişli Şubesi (Şube Başkanı İlyas KABİL) 6. BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ adı altında birleştirildi.
Birleşmeden sonra, Ana Tüzük gereğince yapılan ilk Bölge Konseyinde (Genel Kurul) Şişli Şube Başkanı İlyas Kabil'le birlikte aday olduk. Yapılan seçimi açık ara oy farkı ile ben kazanmıştım.
Kısa süre sonra Filips fabrikası Toplu Sözleşme görüşmeleri başladı. Sendikayı müzakere heyeti başkanı olarak ben temsil ediyorum. Yanımda organizatörüm var.
Fabrikada yapılan müzakere toplantısında işveren adına Personel Müdürü ve MESS (işveren sendikası) uzmanı katılmışlardı. Bir süre sonra İşveren Temsilcisi, "görüşmelere başlayalım mı?" dedi.
"Gayet tabii başlayalım ama, bizim müzakere ekibimiz henüz tamamlanmadı, onlar olmadan müzakere başlamaz" dedim.
Sendikamızın daha önce işveren tarafına yazılı olarak bildirdiği yetki belgesindeki isimlerin, toplantı salonuna henüz gelmediğini ve onlar gelmeden toplantının başlamayacağını bildirdim.
AYNI MASAYA OTURMAM
Kısaca, işyeri sendika temsilcilerimizin bu toplantılarda bulunması gerektiğini aksi halde toplantının başlamayacağını söyledim. LAHUT Bey denilen Personel Müdürü ayağa kalkarak hiddetli bir şekilde "ben çalışanlarımla aynı masaya oturmam." dedi ve müzakere masasından kalktı, odayı terk etti.
Uzun boylu ve oldukça iri bu müdürün davranışı beni şaşırtmadı. Sendikanın güçlü, işçinin bilinçli ve birlik içinde olduğu işyeri yetkililerinin, masaya tekrar geleceklerini ya da getirileceklerini deneyimlerimle biliyordum. Bu tavır(!) hakkında elbette saatlerce konuşulabilir. Tartışma yapılabilir.
Taraflar olarak anlaşamadığımızı belirten, anlaşmazlık tutanağını yazmak için çantamda getirdiğim dosya kağıtları ve karbon kağıtlarını çıkarıp yazmaya başladım. O yıllarda birden fazla nüsha yazılar, bu gün, A dört dediğimiz (dosya) kağıtlarının arasına kopya(karbon)kağıtlarının konulup yazılmasıyla sağlanıyordu.
Durumun ciddiyetini anlayan (Metal İşverenleri Sendikası) MESS uzmanı Av.Oytun ATAUZ, toplantıya on dakika ara verilmesini rica etti. Kendi aralarında bir görüşme yapmaları gerektiğinden bahsetti. İşveren heyeti yanımızdan ayrıldı. On, onbeş dakika sonra yanlarında işyeri sendika baştemsilcisi Cemali Çakıroğlu olduğu halde müdür odaya girdi ve artık müzakerelere geçebiliriz dediler. "Cemali neden yalnız geldin?" dedim. "Başkan, diğerlerini de ben temsil ediyorum!"demişti. Anlaşılan Cemali öğretilmişti!
Kısa süre sonra altı temsilcimiz de iş elbiseleri ile müzakere masasında genel müdürün tam karşısında yerlerini aldılar...
1967 Yılında başladığımız toplu sözleşme müzakereleri çeşitli tarihlerde devam etti. İşçilerin (sendika) teklifleri kabul edildi. Toplu sözleşme yemekhanede işçilerin huzurunda imzalandı.
Daha sonra işyerinde temsilci seçimi yapıldı. Seçim sonunda sandıktan Cemali Çakıroğlu çıkmamıştı!
Bir süre sonra da LAHUT Bey fabrikaya gelmez oldu...
Philips işçileri, Türkiye Maden İş Sendikası ve DİSK'İN en bilinçli en inançlı üyeleri olarak, sendikal hareketler içindeki yerlerini hep başarılı olarak korudular.
TÜRK PHILIPS FABRİKASI ve SENDİKAL HAREKETLER (II)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder