Yıl 1970.
Aylardan Haziran.
Haziran 14
İstanbul Merter, DİSK Genel Merkezi hareketli...
Devam eden toplantıda bir Demirdöküm işçisi konuşmak için söz istedi.
"Ben uzun uzun konuşmalardan hazzetmem. Uzun konuşanlar siyasetçilerdir.
Çok uzun konuşurlar ki, dedikleri tam anlaşılmasın.
İşçiler, ürettikleri ve eylemleri ile konuşurlar.
Biz sarı sendika acılarını çok çektik. Sarı sendika işveren işbirliği, işçilere kazık atmak için yapılır. Demirdöküm işçileri olarak sarı sendika çemberinden yeni kurtulduk.
Direndik. Sarı sendikayı kovduk.
MADEN-İŞ Sendikasına geçtik...
Hükumet, DİSK'İ ve sendikamızı kapatmak istiyor. Benim anladığım budur.
Biz bu duruma kolay kolay razı olmayız.
Mademki biz üretiyoruz, öyleyse bizim de bir gücümüz var.
Biz bu gücümüzü yarın göstereceğiz.
Herkes ne yapacağımızı da görecek."
Toplantı devam ediyor.
Sendikacılar konuşuyor. Sendika temsilcileri konuşuyor.
Konuşanlar çeşitli eylem biçimleri öneriyorlar...
15 Haziran sabahı, gece vardiyası paydos etti, fabrika önünde bekliyorlar.
Sabah vardiyası işe geldi, işbaşı yapmadı.
Birlikte Silahtarağa Bölgesine doğru yürüdüler.
Fabrikalarının önününde beklemekte olan, Çelik Endüsrisi ve Elektrometal işçileri ile buluştular.
Alibeyköy tarafından gelerek ana yolda bekleyen Sungurlar, Yıldız Kazan ve Yeni Gayret Demir Çekme işçileriyle kaynaştılar.
Hasköy, Halıcıoğlu, Sütlüce bölgesinden gelen işçilerle birleşip, Kağıthane istikametine doğru marşlar söyleyerek yürüdüler.
Lale Devri dönemi şenliklerinin yapıldığı Sadabat bölgesinde, Rabak işçilerinin kendilerini beklediklerini gördüler, onlarla birleştiler.
Birleşerek yürüyorlar.
Yürürken birleşiyorlar.
Cendere yolunda kurulu fabrikaların işçileri ile buluşup bir süre yürüyecekler sonra da geri dönecekler.
Planlarını böyle yaptılar...
Kağıthane sapağında beş altı kişilik küçük bir gurup çıktı önlerine.
Yürüyüşün, Çağlayan yolu ile Şişli'ye sonra da Taksim meydanına gidileceğini söylediler.
Yürüyüşü yönlendiren devrimci işçiler, bunların işçi olduklarından şüphe duydular.
Yürüyüş komitesi kendi aralarında hızlı bir değerlendirme yaptı. Bir provokasyon durumu sezinlediler ve kendi planlarını uygulayarak Cendere tarafına yöneldiler.
Maslak yolu üzerinde çoğunluğu kadın işçilerden oluşan Bufer Elektrik işçilerini gördüler.
Bufer işçileri önde, Kavel işçileri arkada, Levent'e doğru yürüyorlar.
Levent Bölgesi o yıllarda çok önemli bir sanayi bölgesi. Özellikle kimya ve ilaç fabrikaları bu bölgede yoğunlaşmış durumda.
1950 yıllarından itibaren kurulmaya başlanan ECZACIBAŞI, FAKO, DEVA, SQUİBB ilaç fabrikaları burada faaliyet gösteriyorlar. Marşlar söyleyerek yürümekte olan işçi konvoyu kendilerine katılanlarla birlikte ECZACIBAŞI Fabrikası önünde durakladılar.
Hep bir ağızdan "ECZACI DIŞARI" diyerek tempo tuttular. İki bin civarında işçinin çalıştığı bu fabrikada bağımsız bir işyeri sendikası var. Yürüyüşte bulunan işçiler inatlaştı. Israrla işçileri dışarıya çağırıyorlar.
Yarım saat kadar fabrika önünde bekleyen işçi gurubuna, çoğunluğu kadın olmak üzere bir kısım işçinin katıldığı görüldü. Gültepe, Çeliktepe gibi işçi semtlerinden katılanlarla, yürüyüş kolu, Büyükdere asfaltı üzerinde oldukça görkemli bir durum almıştı.
Yürüyen işçi gurubu son olarak, Levent'te kurulu Hollandalıların sahibi olduğu PHILIPS işçileri ile birleştikten sonra dağılmayı planlamışlardı.,
SQUİBB Fabrikası hizasına geldikleri sırada çok sayıda toplum polisi ve bir kısım askeri araçlarla yolun kapatıldığını gördüler.
Polis müdürü elindeki megafonla, "yürüyüşünüz kanunsuzdur, dağılın yoksa zorla dağıtacağız" anonsunu sürekli söylemeye başlamıştı.
Mecidiyeköy Ford (Anadol) Servisinden bir grup MADEN -İŞ üyesi, TATKO oto tamir Servisi işçileri ile buluştular, birlikte yürüyorlar.
LEVENT BARİKATIEmniyet güçleri her iki konvoyun arasında, sürekli olarak "dağılın yoksa güç kullanacağız" anonsunu tekrarlıyor..
Maslak tarafından gelen ve en önde bulunan BUFER fabrika işçisi Şerife Bacı, öne çıkarak güvenlik güçlerinin şefine "oğlum kötü bir niyetimiz yok, bırakın geçelim" derken, başka bir görevli amir ise topluluğa "dağılın, dağılın" dedi ve arkasından "dağıtın" anonsunu yaptı.
Görevli emniyet mensupları orantısız güç kullandı.
Cop ve silah kabzalarıyla yaralanan bir çok işçi yere düştü. Kısa süre bir panik yaşandı.
Ambulans sirenleri birbirine karıştı. Anında üç ambulans belirdi. Yaralanan işçilerin bir kısmı olay yerinden uzaklaştırıldı. Ambulansların hemen devreye girmesi polisin ne kadar kararlı olduğunun işaretiydi herhalde...
Bir çok yaralı taksilerle, bir kısmı da özel otomobillerle hastahanelere taşındılar.
SİZDEN BAŞKA KİMİMİZ VAR Kİ
Bölge temsilciliği organizatörü ile Şişli Etfal Hastahanesine gittik. Yaralılarımızın kimler olduğunu öğreneceğiz. Bize bilgi vermediler.
Hastahanede koğuşlara bakmak istedik polisler engel oldu. Organizatör Mustafa Demirci'ye yavaşça "sen konuşmaya başla, ben koğuşlara girerim" dedim. "Bu ülkede insan hakları var, bu memleketin elbette sahipleri var burası bir hastane, ama nasıl bir hastahane?" diye yüksek sesle konuşmaya başlayınca herkes o tarafa doğru yöneldi. Sessizce ana kapıdan çeriye girdim.
Koğuşların birinde, başı sargılar içinde Şerife Bacı'yı gördüm. Şerife Bacı yatağından doğruldu, yanında yatan hastaya "kız emine ben sana demedim mi onlar bizi arar bulur, bak işte geldi" dedi. Elli yaşlarında olan Şerife Bacı'ya nasılsın diye sordum. "İyiyim sen başımın sargılı olduğuna bakma, iyiyim", yaşlar akan kızarmış gözlerle, "bizi arayıp bulacağınızı biliyordum, zaten sizlerden başka kimimiz var ki" demişti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder