Mecidiyeköy'de yapımı sürdürülen, Torunlar şirketine ait inşaatlarda, ekmek parası peşinde ki 10 işçi "asansör kazası" denilerek göz göre göre ölüme gönderildi.
Kaza değil "cinayet" diye basına yansıyan feryatlar can acıtıyor.
Canlar acıyor ama, asıl ateş düştüğü yeri yakıyor, kavuruyor...
Bunlar ölümlü büyük kazalar.
Gazeteler yazıyor, televizyonlar görüntü veriyor.
Her ölümlü kaza sonrası ilgililer ve bu konuda söz söylemeyi kendilerinde hak görenlerin büyük bir kısmı, ekranlara çıkıyor, ortalıkta görülmeye başlıyor...
"Kader bu, kaderin önüne geçilmez."
"Mutlu öldüler."
"Onlar şehit oldular."
"Suçlular bulunacak"...
Siyasi demeçler ardı ardına söylenip duruyor...
Değişen ne var? Neler değişiyor ?
Kocaman bir hiç...
İŞ KAZASI NE DEMEK
Çalışırken bu kadar çok sayıda kaza oluyorsa buna iş kazası diyemeyiz.
Kaza, ölüm ve yaralanmalar çoğalıyorsa, demek oluyor ki yeterli önlem alınmıyor.
İş güvenliğinin sağlanmış olması, önlemlerin tam olarak alınmasını ifade eder.
İşte iş kazası, yeterli önlemler alındıktan sonra oluşan kazadır. İş yerlerinde yeterli önlemlerin alınmasını sağlamayan işyeri sahipleri, bunları yeterli biçimde denetlemeyen devlet, kazalarda ölen ve yaralanan insanların sorumlusudur.
Her kaza sonrası, dizlerini döven anaları, yiğidinin tabutunu okşayan babaları görüyoruz.
Son yıllarda meydana gelen kazaların çokluğu ve önüne geçilemez olduğu, yayınlanan devlet istatistiklerinden de anlaşılıyor.
Toplu ölümler, kalabalık cenaze görüntüleri, elbette hepimizi üzüntüye sevk ediyor...
Bu durum artık son bulmalı...
Görev ihmali, yasa ihmali, denetim ve yaptırım eksikliği gibi nedenlerle bir çok hayat toprağa veriliyor.
Ülkemizde meydana gelen kazaların en önemli unsuru kısa zamanda, çok kâr etmek hırsı değil mi?
Kısa zamanda kâr öne çıkınca, insan unsuru gerilere düşüyor.
Gelişmiş ülkeler gerçeğinde, en önemli unsurun insan olduğunu biliyoruz.
Sanayide, eğitimde, ekonomide, sağlıkta, sporda, trafik ve her konuda planlama, insana göre yapılıyor. Yapılan işler, işte bu anlayışla hayata geçirilip, uygulanıyor.
İŞ KAZALARI
İş kazaları ve işçi sağlığı konularında yapılması gereken ana işlerin başında, çalışma koşullarının düzeltilmesi gelir.
Bu işin diğer adı, "iş çevresinin insancıllaştırılması" dır.
İşçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesinde ve güvenli hale getirilmesinde mutlaka söz sahibi olmalıdır. Daha doğrusu çalışma koşullarını ilgilendiren tüm konularda işçi söz ve karar sahibi olmalıdır.
Söz sahibi olmak ve bu konuda yaptırımlar gerçekleştirmek, ancak sendikalar vasıtası ile olur.
Kazaların meydana geldiği işyerlerine bakıldığında, daha çok sendikasızlığı görüyoruz. Sendikasızlık ve "taşeronla" çalışmak, kazaların oluş sebeplerinden sayılmaz mı?
Kazalar, sadece kanun yapmak, yönetmelik çıkarmakla engellenemez. İyi bir kanun ve yönetmelik sıkı bir denetim gerektirmiyorsa çok da işe yaramayabilir.
Bu hususta gerçek ve en iyi denetmen sendikalardır.
Çalışma süreleri, gün içinde ki molalar, izinler, tatil hak ve uygulamaları, çalışanlar lehine, ancak tam olarak sendikalar vasıtası ile sağlanır.
1976 yılında ABD'de yapılan uluslararası çelik konferansına, Türkiye'den,T.Maden-İş Sendikası davet edilmişti. Pitsburg'ta yapılan konferansa,
Konferans bitiminde, Pitsburgh'ta bulunan çelik ve Detroit'te kurulu otomobil fabrikalarını ziyaret edildi. Üretim, teknoloji, sendikal çalışma, işçi hak ve ücretleri konularında yerinde inceleme yapıldı.
Özellikle yassı mamul üreten fabrikada, incelemelerimizi yoğunlaştırdık.
Kenarında bir çok çelik fabrikasının, kurulu bulunduğu, Pitsburgh ırmaklarında, onlarca çocuğun neşe içinde balık tuttuklarını, fabrikalarda milyon tonlarca çelik üretilirken, çevreye zarar verilmediğini, ırmakların masmavi aktığını, içinde balıkların oynaştığını görüyorlardı....Fabrikaların, dışarıdan görünen yerlerinde "1975 yılında bu fabrikada sadece bir iş kazası oldu."
Bir başka fabrikada "bu iş yerinde 1975 yılında çevre sağlığı için.......... dolar harcanmıştır." Yine başka bir fabrikanın dış duvarına asılı levhada "önce iş güvenliği" şeklinde ki yazılar dikkatlerini çekmişti.
Fabrikaların, işçi sağlığı, iş güvenliği ve çevre sağlığı düzeni için, adeta birbirleri ile yarıştıklarına şahit olmuşlardı.
AĞIRLIKLI ÜRETİM
4000 işçinin çalıştığı yassı çelik üretimi yapan bir fabrikanın 1975 yılı üretimi 4,5 milyon ton iken, aynı yıl Erdemir 8.000 civarında ki çalışanıyla yaklaşık 900 bin ton üretim yapmaktaydı...
Çalışanlara ve çevreye değer verilmesi, kazaların önlenmesi konularında ki tedbir ve uygulamalar acaba, üretime de olumlu katkılar yapmaz mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder