12 Eylül Faşist Darbesinin üzerinden çok yıllar geçti.
Bu cümle çok kolay yazıldı...
Kolayca da söyleniyor, 12
Eylül faşist darbesinin üzerinden yıllar geçti.
Oysa gerçek başka.
Gerçeklerin anlatılması kolay değil...
Gerçeklerin anlatılması kolay değil...
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden evet çok yıl geçti, geçti ama, deldi de geçti...
Gerçekleri, herkes kendine göre anlıyor...
Anlatılanları, yine herkes, anladığı kadar biliyor...
Anlatılsa bile anlatılanları, yaşamayanlar tam anlayabiliyor mu?..
Doğrusu gerçekleri, tam olarak o günleri, yaşayanlar biliyor...
EYLÜL ZOR AY
Eylül, ülke insanının bir kesimine göre her zaman zor ay.
Sonbaharın ilk ayı.
Eylül, ülke insanının bir kesimine göre her zaman zor ay.
Sonbaharın ilk ayı.
Sonraki mevsim, kış...
Kışın içinde bir de "zemheri"
var ki...
Adına uygun bir soğuk yapınca,
titretir insanı...
Odun, kömür...
Okul, çanta, defter, kalem...
Ayakkabı, önlük…
Zor mu? Zor, hem de çok zor…
12 Eylül ise zorların en zoru...
Ne anlarsan anla...
BİRİLER İÇİN
Birileri için, vatanın
kurtuluşu...
Birileri için, ürkeklik...
Birileri için, kuşku...
Birileri için, işsizlik, açlık...
Birileri için muhbirlik...
Birileri için muhbirlik...
Birileri için polis
kapıda, bileklerde kelepçe...
Birileri için aylarca, yıllarca
hapislik, işkence...
Birileri için, darağacı...
Birileri için, "asmayalım da besleyelim mi"?
Birileri için, darağacı...
Birileri için, "asmayalım da besleyelim mi"?
Kaybolan babalar...
Babasız kalan çocuklar...
Ağlayan analar...
Dinmeyen gözyaşları...
Kısaca işte,12 Eylül'ün özeti...
Devletin başına oturup, yönetime el koyan zorbalar, toplumun birçok kesimine suçlu gözüyle bakıyor.
İşçi sınıfının bir kesimini, DİSK ve üyelerini, zanlı gözüyle değil, karar verilmiş, hüküm giymiş "suçlu" anlayışı ile görüyorlar.
Ülke
yönetimine el koyan generallerden biri ilk günlerinde “otel garsonu bile benim
kadar maaş alıyor” demişti. Daha ilk demeçlerinin birinde, ülkedeki gerçek ve devrimci sendikaları “suçlu” ilan etmişti.
Darbeciler, ülke yönetimine el
koyar koymaz, DİSK ve üye sendikaların faaliyetlerini durdurdu.
Yönetimlerine, emek ve emekçi düşmanı "kayyum" tayin
ettiler.
Yine bu sendikaları, yıllarca bu
anlayıştaki darbe hayranı, darbecilerin gözü kulağı durumundaki
"kayyumlarla" yönettiler.
DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, Genel Sekreter Fehmi Işıklar ve yöneticilerin tamamını, temsilci ve üyelerin ileri gelenlerini tutuklattırıp, yıllarca hapis damlarında yatırdılar. Davutpaşa "Otağı Hümayun"da işkencelerden geçirdiler...
Metris ve Hasdal ceza evlerinde aylar ve yıllarca tecrit edildiler.
İnsanlık vasıflarını kaybetmiş darbeci ve uşakları, insanlığı unutturmak istediler...
Sendika merkez, şube ve ofislerinde defalarca arama yaptılar.
Suç belgeleri aradılar, didik didik ettiler her yeri.
Yok işte, delil yok, suç belgesi yok.
Suç yok, delil de yok...
Suçlu ilan ettikleri, DİSK yönetici ve üyeleri "suç yok, delil de yok" ama nedeni belli bir
şekilde hapis damlarına kondu.
YARGILAMA
YARGILAMA
Yargılamalar, duruşmalar bilerek ve isteyerek yıllarca sürdürüldü. DİSK'İN Avukatı Ercüment Tahiroğlu ve devrimci avukatlar, duruşmalar srasında çok önemli savunmalar yaptılar.
Yıllar sonra davalar, sıkıyönetim mahkemelerince beraatla sonuçlandı.
İşte bunu da söylemek kolay, iki kelime, sadece iki kelime, beraat ettiler...
İşkenceli günler, sevdiklerinden, sevenlerinden ayrılık, acılar ve ömürden kaybolan yıllar...
Bu uzun sürede, içeride
ve dışarıda elbette hayat devam ediyordu...
Çocuklar okula başlayacak,
Okula götürecek, baba yok...
Soba yanacak, odun yok...
Odun alınacak, para yok.
Beş, altı yıl sonra,
Baba beraat ediyor, suç yok...
Baba beraat ediyor, suç yok...
Baba iş arıyor, iş yok...
İş yok, aş da yok...
Darbeci general, ''garson benim
kadar maaş alıyor'' diyerek çalışanların ücretlerinin yüksek olduğunu da işaret
ediyordu.
Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ''ben zengini severim'' diyen, kollarını sıvadı ve işçi ücretlerini birlikte törpüleyerek ayarladılar!.
Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ''ben zengini severim'' diyen, kollarını sıvadı ve işçi ücretlerini birlikte törpüleyerek ayarladılar!.
İşçileri zorla sarı sendikalara üye yaptırdılar...
Çalışanların, demokratik mücadele
sonucunda, toplu sözleşmeler yolu ile elde ettikleri ikramiye, kıdem tazminatı, çalışma süreleri ve iş güvenliği gibi kazanılmış haklarını birer birer tırpanladılar.
Sendikalarda çalışan personelin tamamını işten çıkarttılar. Fabrikalardan, solcu diyerek bir çok işçiyi işten attırdılar. Yıllarca bu insanlar iş bulamadı.
Anneler tencerelerde yemek yerine dert kaynattı...
Babalar, kurulan ev sofralarında aç oturup, bu gün iştahım yok diyerek aç kalktılar.
Soğuk günlerde birlikte titrediler...
Darbeciler ve yalaka siyasileri, bir kere olsun bu suçsuz anne, baba ve çocukları düşünmediler.
Buldozer oldular...
Buldozerin direksiyonuna sıra ile oturdular.
Önlerine geleni ezdiler, insanlığı da öldürdüler...
BİR GARİP TÜRK-İŞ
Sendikalarda çalışan personelin tamamını işten çıkarttılar. Fabrikalardan, solcu diyerek bir çok işçiyi işten attırdılar. Yıllarca bu insanlar iş bulamadı.
Anneler tencerelerde yemek yerine dert kaynattı...
Babalar, kurulan ev sofralarında aç oturup, bu gün iştahım yok diyerek aç kalktılar.
Soğuk günlerde birlikte titrediler...
Darbeciler ve yalaka siyasileri, bir kere olsun bu suçsuz anne, baba ve çocukları düşünmediler.
Buldozer oldular...
Buldozerin direksiyonuna sıra ile oturdular.
Önlerine geleni ezdiler, insanlığı da öldürdüler...
BİR GARİP TÜRK-İŞ
Garip olan şey, kendilerinin büyük olduklarını, her demeçlerinde övünerek söyleyen
konfederasyonun, (TÜRK-İŞ) bir yöneticisini darbeci generallerin başında olduğu
yönetime bakan vermiş olmasıydı.
Sendikal örgütlenme, grev hak ve uygulamalarını zorlaştırıp, işçilerin gerçek mücadele, yön ve yöntemlerini ortadan kaldırırken, çok enteresandır, Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğunda, bir sendikacı oturuyordu.(!)
Sendikal örgütlenme, grev hak ve uygulamalarını zorlaştırıp, işçilerin gerçek mücadele, yön ve yöntemlerini ortadan kaldırırken, çok enteresandır, Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğunda, bir sendikacı oturuyordu.(!)
Bu,Türk-İş Genel Sekreteri, Sadık
Şide'den başkası değildi.
DİSK ve üye sendikaların, yöneticileri hapishanelere gönderilirken, Türk-İş yöneticileri sus pus olmuşlardı. Devrimci sendikaların yönetimlerine oturtulan, faşist zihniyetteki "kayyumlarla" işçilerin gerici ve sarı sendikalara transfer pazarlıklarını sürdürüyorlardı.
Umduklarını Kısa zamanda, bulamadılar.
Gerçek ve devrimci sendikacılık eğitimi alan DİSK üyeleri uzun süre direndi.
Üyeler, direnç gösterdikçe, sıkıyönetim mahkemelerinde, davalar uzatıldıkça uzatılıyordu. Bu süreler içinde işverenlerin bir kısmı ise, bilinçli işçileri, işten çıkarmaya devam ediyordu...
Onları ve ailelerini işsizliğe,
açlığa mahkum ediyorlardı.
İşten çıkardıkları işçilerin işe alınmamaları için, daha önceden tespit ettikleri isim listeleri, çoktan işverenlerin kendi aralarında paylaşılmıştı.
İşten çıkardıkları işçilerin işe alınmamaları için, daha önceden tespit ettikleri isim listeleri, çoktan işverenlerin kendi aralarında paylaşılmıştı.
Darbeciler, bir kısım patron ve "sarılar", el birliği yaparak amaçlarını gerçekleştirdiler.
DİSK'in sınıf bilinçli tabanını
dağıttılar.
İLERİ DEMOKRASİ
İşçi sınıfının, demokratik
mücadele örgütü olan sendikal çalışma yolu ile elde ettikleri kazanılmış
hakları, ellerinden alınırken bile, darbe kalıntısı siyasiler ''İleri Demokrasi" şirinliğini
ağızlarından hiç eksik etmedi. "İleri Demokrasi"
söylemlerini hep tekrarlayıp durdular....
Nasıl bir "ileri demokrasi" ise, hala çalışan büyük kesimin grevli toplu sözleşme hakkı yok.
Hakkı olduğu iddia edilen kesimin ise grev
hakları oldukça sınırlı...
Sendikalara serbestçe üye olma özgürlüğünün
önünde, sayısız engeller hala duruyor.
Siyasiler ve "büyük"(!) işçi
konfederasyonu, sessizliğini sürdürmeye devam ederken, bu konfederasyon
üyesi çok sayıda sendika, sandukaya* sokulmuş görüntüsü vermiyor mu?
*Sanduka; Bazı mezarların üzerine
konulan, tahta veya mermerden yapılmış sandık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder